Tao Te Çing adıyla bilinen kitap artık bütün Dünyâ’da tanınmakta ve Doğu Bilge-liği’nin en kıymetli temel metinlerinden biri olarak Batı’da da çeşitli çevirilerinden yaygın bir biçimde okunmaktadır. Bu kitabın, genellikle (ya da halk arasındaki söylentilere bakılacak olursa), Konfüçyüs ile aynı zamanda yaşamış ama ondan daha yaşlı Lao-Tzû isimli eski bir çin bilgesi tarafından yazılmış felsefî-rûhânî bir kitap olduğu düşünülmektedir.
Fakat daha bilimsel çevrelerde bugün, bu beyânın gerçeği yansıttığını kimse kabûl etmemektedir. Gerçekten de, bu kitabın kimin eseri olduğu sorusunun Çin’de 2 ilk kez sorulmağa başlanmış olduğu Ç’ing Hânedânı zamanındanberi, bu konu yalnızca Çin’de ve Japonya’da değil fakat Batı’da da o kadar çok kimse tarafından tartışılmış ve biribirinden o kadar farklı varsayımlar ileri sürülmüştür ki biz de Tao Te Çing’ in tek bir düşünürün eseri olup olmadığı ve hattâ Lao-Tzû diye bir kimsenin gerçekten de yaşamış olup olmadığı konularına bu kitapta hiç değinmemeği tercih ettik. Bu kitabın ne zaman ve kimin tarafından yazılmış olduğuna tam bir güvençle herhangi bir târih yakıştıracak konumda değiliz.
Tao Te Çing’m kimin eseri olduğunun ya da gerçekten de kendisine izâfe edilen kişinin eseri olup olmadığının, bu kitaptaki amacımız açısından, yalnızca maıjinal bir önemi vardır. Eskiden Çin’in Ç’u eyâletinde, yüzaltmış yıldan çok yaşadığı sanılan 3 Lao-Tzû isimli târihî bir şahsiyetin mevcûd olup olmamasının da, bu bilge kişinin gerçekten de Tao Te Çing’ i yazan kişi olup olmamasının da, ya da (ister olumlu ister olumsuz cevaplar verilsin) buna benzer bütün soruların da bu incelememizin içeriği üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
Asıl temel öneme sâhip olan Tao Te Çing’ de mevcûd olan düşüncedir. Uygun bir biçimde tahlil edilip idrâk edildiğinde ise, Tao Te Çing’ deki temel fikrin kendine özgü bir iç-yapıya sâhip olduğu ve İbn Arabi’nin takdîm ettiği tarzdaki ‘Varlığın Birliği” (Vahdet-i Vücûd) felsefesinin fevkalâde ilgi çekici bir çin kopyasını ortaya koymakta olduğu anlaşılacaktadır. Tao Te Çing’i kimin yazmış olduğu konusunun bizi ancak marjinal bir biçimde ilgilendirdiğini ifâde etmiş bulunuyorum.
Ama daha kesin konuşmak gerekirse konunun, söz konusu felsefenin temel yapısını isâbetli bir biçimde tahlîl edip idrâk edebilmemizle ilgili olması bakımından, gene de bizi ilgilendiren bâzı veçhelerinin bulunduğunu kabûl etmemiz gerekir. Aşağıda bu veçhelere dikkati çekecek, ve daha sonraki bölümlerde bütün ayrıntılarıyla takdim edilecek olan husûsların derinliğine anlaşılabilmesini sağlamak üzere gerekli olan zemini hazırlamak için bunların kısa bir açıklamasını da takdim edeceğiz.
Bu kapsamda, meseleleri uygun bir biçimde iki başlık altında toplayabiliriz: bunlardan biri Tao Te Çing’ın kronolojisiyle, diğeri ise kim olurlarsa olsunlar Tao Te Çing’in müelliflerinin şamanist arka-plânlarıyla ilgilidir. Lao-Tzû kendisi hakkında kesin bir bilgiye sâhip olmadığımız efsânevî ya da yarı efsânevî bir kimsedir.
Çünkü, ona izâfe edilmekte olan hayat hikâyesinin dayandığı târihî bir nüvenin olduğunu varsaysak bile, halkın hayâl gücü onun etrafında öylesine olanak-dışı ve inanılmaz olaylardan oluşan bir örgü örmüş bulunmaktadır ki bunların efsânelerden, uydurma hikâyelerden (esâtirden) ve (gerçek) vak’alardan oluşan girift yumağını çözebilmeyi ümid etmek asla mümkün değildir.
Eski devirlerde bütün çinli târihçilerin en temkinlisi, en güveniliri olarak bilinen ve Han Hânedânı zamanında (yâni M.Ö. I. yüzyılın başında) yaşamış bulunan Ssû Ma Ç’ien dahi Lao-Tzû’nun hayâtı ve mâcerâlan hakkında ilk kez derli toplu bir bilgi sunan Târih Kitabı isimli eserinde, farklı kaynaklara dayanan fakat biribiriyle tutarsız çeşitli rivâyetlerden oluşan bir hikâye takdîm etmekle yetinmiştir.
Bu efsânelerden birine bakılacak olursa Lao-Tzû, Ç’u 4 eyâletinde doğmuşmuş. Kendisi Çou kıraliyet hazînesi memurluğu görevinde iken Konfüçyüs onu ziyârete gelmiş. Bu karşılaşmadan sonra Konfüçyüs’ün kendi talebelerine Lao-Tzû hakkında şu uyarıda bulunmuş olduğu rivâyet edilmiştir:
“Kuşlar uçar, balıklar yüzer ve hayvanlar yürür. Bütün bunlar kesin olarak bildiğim şeylerdir. Bundan başka: yürüyen tuzağa düşebilir, yüzen oltaya takılabilir ve uçan da bir okla vurulabilir. Ama biz bir ejderhâ ile ne yapabiliriz? Biz onun rüzgârlara ve bulutlara nasıl binmekte olduğunu ve göğe nasıl yükseldiğini bile göremeyiz.
Benim bugün karşılaşmış olduğum şu Lao-Tzû yok mu, işte o muhtemelen ancak bir ejderhâ ile kıyaslanabilir!” Bu hikâye Lao-Tzû’yu Konfüçyüs’ün (M.Ö. 551-479) yaşlı bir çağdaşı olarak takdîm etmektedir. Bu, Lao-Tzû’nun M.Ö. VI. yüzyılda yaşamış bir kimse olduğuna işâret etmekte ise de bu rivâyet muhtemelen gerçek bir târihî olguya tekabül etmemektedir.
Yukarıda anlatılmış olan hikâyenin târihî bir olay olmadığı hakkında pekçok delîl ileri sürülmüştür. Bunlardan biri daha doğrusu (bu kabil delilleri desteklemek üzere üretilen ayrıntılar arasından büyük farklılıklar bulunması bakımından) bir “tip”i dememiz gereken delîl, eski Çin’de felsefî düşüncenin târihî gelişmesine has kalıplarla ve bu ve bunun gibi hikâyelerin dil açılarından incelenmesiyle ilgili olarak, bizim için özel bir önem arzetmektedir.
Dil açısından ileri sürülen delillere burada bir örnek vermek istiyorum. Sökiçi Tsuda Tao-cu Ekolün Fikriyâtı ve Gelişimi başlıklı meşhûr eserinde Tao Te Çing’âeki bâzı anahtar teknik terimlerin sıradışı kullanışını dil açısından (filolojik açıdan) titiz bir incelemeye tâbi tutmakta ve bu kitabın ancak Mencius’un 5 döneminden sonraki bir dönemin ürünü olduğu sonucuna varmaktadır. Bu, hiç kuşkusuz, Lao-Tzû’nun (târihî bir şahsiyet olarak yaşamış olduğunu varsayarak) Mencius’den sonra yaşamış olmasını gerektirmektedir.
Tsuda bu incelemesinde kıstas olarak Tao Te Çing’ in XVIII. Bölüm’ünde bulunan ve jen ile i kelimelerininin bir bileşimi olan jen-i deyimini seçmektedir 6 . İnsanlık anlamındaki jen kelimesi ile dürüstlük anlamındaki i kelimesi, doğrusunu söylemek gerekirse (bu hâlleriyle), Lao-Tzû’nun sözlüğüne ait olmayan kelimelerdir; bunlar Konfüçyüsçülük’de geçerli olan anahtar-kavramlardandır.
En temel iki beşerî hasleti temsil eden bu kelimeler bizzat Konfüçyüs’ün ahlâk düşüncesinde fevkalâde önemli rol oynamaktadır. Ama bunlar Konfüçyüs’ün ağzında biribirinden bağımsız iki ayrı kelime olarak kalmaktadırlar; bunlar Konfüçyüs’de jen-i şeklinde bileşik bir biçime sâhip olan semantik bir birim olarak terkîb edilmiş değildirler. Böyle bir terkîbe ancak Konfüçyüs sonrası dönemde rastlanmaktadır. Tsuda, jen-i kavramı üzerinde duran ilk düşünürün Mencius olduğuna dikkati çekmektedir.
Bir yandan bu, diğer yandan da Lao-Tzû’nun jen ile /’yi söz konusu bileşik biçimde kullanmış olduğu olgusu Tao Te Çing’ in Mencius’dan itibâren jen-i deyiminin artık iyice yerleşmiş olduğu dönemin bir ürünü olduğunu telkin etmektedir, zîrâ Tao Te Çing’ d e jen-i’nin kullanıldığı pasaj Konfüçyüs’deki ahlâk anlayışının bilinçli bir eleştirisini yapmak üzere kaleme alınmış görünmektedir. Başka bir deyişle, Lao-Tzû’nun bu deyimi kullanması ancak gözünün önünde Mencius’un eserinin ve onun ahlâk teorisinin bulunmasıyla mümkündür.
Bundan başka Tsuda, Mencius’un Konfüçyüs-çülük ile bağdaşmayan her şeyi hiddetle ihbâr ve ilân ederek üstüne gittiğine ama, Tao-culuğun kendi doktriniyle ta-ban-tabana zıt bir öğreti olmasına rağmen, hiçbir yerde Lao-Tzû’yu ya da Tao Te Çing’ i eleştirmek için bilinçli bir gayret sarf etmemiş olduğuna da dikkati çekmektedir. Hattâ Mencius, Lao-Tzû’nun ismini bile zikretmemektedir. Bu ise Tao Te Çing’in Mencius’un döneminden sonraki bir döneme ait olduğunun reddedilmesi mümkün olmayan bir kanıtıdır.
Öte yandan Lao-Tzû’nun doktrininin Hsüh-Tzû (M.Ö. yaklaşık: 315- 236) tarafından açıkça eleştirilmiş olması bunun Hsüh-Tzû’dan sonra olamıyacağının da delîlidir. Buna göre Tsuda, sonuç olarak, Tao Te Çing’in Mencius ile Hsüh-Tzû arasındaki ( yâni M.Ö. 289 ilâ 236 arasındaki) bir dönemde yazılmış olması gerektiğine hükmetmektedir. Tsuda’nın ortaya koymuş olduğu delillerde bu kitaptaki ilgi alanımızın dışında kaldıkları için tartışmak istemediğim bâzı problematik noktalar bulunmaktadır.
Ama bütünü göz önünde tutulduğunda kendisinin haklı olduğunu düşünmekteyim. Gerçekten de Tao Te Çing’de, sağlam bir temel üzerinde kurulu bulunan Konfüçyüs felsefesinin dayandığı arka-plâna karşıt olan bir yere yerleştirmeksizin isâbetle anlamamızın mümkün olmadığı bâzı pasajlar bulunmaktadır. Ve bu da, aslında, en azından öncelikle Lao-Tzû’nun fikriyâtı ile ilgilenenler için bütün meselenin özünü teşkil etmektedir.
Meselâ, Tao Te Çing’in başlangıcında, sıradan yâni gerçek olmayan bir “yol” ile sıradan yâni gerçek olmayan “adlar”a kesinkes zıt bir biçimde, gerçek Yol ile gerçek Ad’ın zikredilmekte olduğu meşhûr satırların 7 delâlet ettiği gerçek anlamı, ancak, sıradan “yol”u Konfüçyüs ekolü tarafından anlaşıldığı ve öğretildiği gibi yaşamanın ahlâkî yolu olarak ve bu sıradan “adlar” diye tanıtılanların da Konfüçyüs’vârî adlar yâni belirli “adlar” aracılığıyla tesbit edilmiş en yüce ahlâkî kategorilerden (yâni a-nahtar-kavramlardan) başka bir şey olmadıklarını idrâk etmek sûretiyle anlayabiliriz.
Bundan başka Tao Te Çing Mo-Tzû, Yang Çu, Şang Yang ve hattâ Çuang-Tzû, ŞSn Tao ve diğerleri gibi farklı kaynaklardan türetilmiş olan (ya da en azından öyle görünen) bir takım kelimeler ile cümleler de içermektedir. Bu gözleme dayanarak bâzı araştırıcılar, Tsuda’dan da öteye giderek, Tao Te Çing’in Çuang-Tzû ve Şân Ta-o’dan da sonraki bir döneme ait olduğunu beyân etmişlerdir.
Bir örnek vermiş olmak için, Pekin’de çağdaş bir araştırıcı olan Yang Jung Kuo’nun da Eski Çin’in Düşünce Târihi isimli eserinde 8 bu kabil bir tutum sergilemekte olduğunu söyleyebiliriz. Geleneksel olarak Lao-Tzû’dan sonra yaşamış gibi telâkki edilen düşünürlere mehaz olarak yapılan bu “yollamalar”ın bâzıları Tao Te Çing’ in bizzat icrâ ettiği etkilere bağlı olarak açıklanabilir.
Bunun yanında bu kitabın, bugün elimizde bulunduğu şekliyle, metninin de Han Hânedâm döneminde herhâlde bir baskı, yeniden baskı ve yeniden düzenleme sürecinden geçmiş olduğunu da unutmamak gerekir. Bu takdirde söz konusu “yollamalar”m çoğu, sâdece, sonradan yapılmış olan eklemeler de olabilir.
Eğer bu böyle ise, Tao Te Çing’ in ihtilâflı bir eser olduğu kabûl edilmelidir. Ve en azından, bundaki düşüncenin şekillenişinin Konfüçyüs düşünce ekolünden sonra gerçekleşmiş olduğu kesindir. Kitabımızın amaçlan çerçevesinde kalmak için, Tao Te Çing’in kronolojisi konusunda bu noktadan ileri geçmek istemiyoruz.