Nasıl Konuşuruz? Yazma ve konuşma Diyalogları senaryolaştırırken, aslında, konuşmaları senaryolaştırmış oluruz. Bu konuşma nerdeyse her zaman kurgusaldır – bir kişinin herhangi belirli bir durumda aslında söylemiş olduğu kelimelerin nadiren birebir karşılığı olacaklardır. Yine de kullanılan senaryolaştırılmış diyalogun üslubu her ne olursa olsun, insanların “gerçek yaşamda” nasıl konuştuklarıyla her zaman bir şekilde de olsa alakalı olacaktır.
O halde yazar konuşmanın ve diyalogun nasıl işlediği konusunda açık bir anlayışa sahip olmak zorundadır. O yüzden, bu kitabın büyük bir bölümü diyalogu senaryolaştırma meselesine odaklanacak olsa da, bu bölümde ana odak hammadde üzerindedir: gerçek hayatta nasıl konuştuğumuz gerçeği. Konuşmayı gayet doğal karşılama eğilimdeyizdir.
Bir şeyler söylemek isteriz, o yüzden onları söyleriz; insanların cevaplarını dinlememiz gerekir, o yüzden de dinleriz. Genellikle, bunun üzerinde fazlaca düşünmeyiz. Gramer ve noktalamaya dair kuralları olan yazılı dilin aksine, konuşma genellikle öğretilmez ama bilinç dışı olarak öğrenilir; bunun neticesinde de konuşmanın aslında ne kadar karmaşık ve çeşitli olduğu gerçeğini görmezden geliriz.
Pek çoğumuz için bunun aslında düşündüğümüz gibi bir şey olmadığını anlamamız için bir senaryodaki diyalog örneğinde olduğu gibi konuşmayı yeniden üretmemiz gerekir. Tabii ki bir senaryo yazarı için bir konuşmayı aynen olduğu gibi yeniden üretmemesi için mantıklı nedenler de olabilir – ki bu konuya daha sonra geleceğiz – ama bu bile bizim konuşmanın senaryoyu oluşturmadan önce doğru biçimde anlamamız gerektiği gerçeğini değiştirmeyecektir.
Konuşulan dil yazılı dilden çok farklıdır. Ton olarak göreceli biçimde gayri resmi olan yazılı dil bile (bu kitapta kullanılan dil) günlük konuşmalarımızda kullandığımız dilden çok ama çok uzaktadır. Öyleyse tam olarak fark nedir? Temel nokta yazılı dilin aksine konuşulan dilin bir karmaşa olduğudur – öyle bir karmaşadır ki bu, tamamen bununla uğraşmak zorundayızdır.
Örneğin beraber sohbet ettiğimizde, sık sık cümlelerimizi yarım bırakırız, ya da cümlenin tam ortasında anlatmak istediğimiz şeyleri başka türlü daha iyi anlatabileceğimizi fark ederiz; o yüzden de hata yapınca söze yeniden başlarız: Yolun orasında – A27 karayoluna girdik ve onları Brighton yakınlarında yakaladık… Devam ettikçe doğaçlama yaparız ve düşüncelerimizi – ya da en azından düşüncelerimizi dile getirme biçimimizi – gözden geçiririz.
Konuşmaya yapılan “tamir işleri” Bu doğaçlama hiç de garip gelmez, aksine mükemmel biçimde doğaldır. Gerçekten de, Hiçbir tereddüt ya da düzeltme olmadan konuşan birey büyük ihtimalle yavaş yavaş konuşacaktır ve mektepli gibi görünebilecektir; bu kişiler ya çok sıkıcı olarak algılanacaklardır ya da en iyi ihtimalle spontane olmaktan uzak olarak görüleceklerdir.
Konuşma dili normal şartlarda spontanlık, doğaçlama ve ilerlerken değişebilme özelliklerine sahiptir; öte yandan yazılı dil bu öğeleri düzeltme ve düzenleme aşamalarında törpüleyecektir. Parlamentodaki ya da bir iş yemeğindeki (buralarda konuşma en azından yazılı dildeki biçimde başlayacaktır) resmi bir konuşma istisnası dışında, sözlü dilde düzenleme ya da düzeltme işlemi yoktur.
Yukarıda verilen örneğe geri dönelim; bize bir araba yolculuğu hakkında sözlü olarak bilgi verilmektedir. Bu yazılı dille yapılmamaktadır, o yüzden şu şekilde devam ettirebiliriz: …Brighton’da, evet, Brighton yakınlarında bir yerde. Berbat bir trafik… ve deli gibi de yağmur yağıyordu. Bir yandan da hava kararmaya başlamıştı. Onların arabayı görmek bile çok zordu.
Burada örneğin, ilk cümlede bir yüklem bile yok. İkincisi ise tam anlamıyla bir cümle bile sayılamaz. Üstelik tekrarlamalar var. Yine de konuştuğumuz zaman bu söylenenler son derece doğal karşılanacaktır. Oysaki sayfa üzerinde garip görünmektedir, çünkü sayfa üzerinde cümlelerin daha doğru, daha düzenli olmalarına alışkınızdır.
Sorun şu ki konuşma burada sözlü de olsa, senaryolardaki konuşmalar aynı zamanda yazılı dille yazılmışlardır – konuşmak üzere tasarlanmış yazılı bir dille. Kelimeleri sayfaya oturtma sürecinde, kendimizi bu kelimeleri düzenlemeye çalışırken, kâğıt üzerinde daha düzgün göstermeye uğraşırken bulabiliriz.
Bir başka deyişle, yazılı diyalogu yazılı dilin geri kalanı gibi göstermek için bir dürtüyü içimizde hissedebiliriz. Bu yüzden, yolculuk üzerine olan sözlü rapor bir senaryonun parçası olsaydı, yukarıdakinin yerine şöyle yazacaktık: Trafik berbattı ve sağanak yağmur yağıyordu … Hangisinin onların arabası olduğunu zorlukla ayırt edebiliyorduk.
Bir diyalogun parçası olarak bunda hiçbir sorun yoktur. Pek çok durumda birçok insan kendilerini bu şekilde ifade edebilirler; diğer durumlarda bazıları daha “doğru” biçimde konuşabilirler; diğerleriyse her ikisinin tam ortasında bir yolu tercih edebilirler ya da daha üslupçu bir deyişle ikisinden de daha uç bir noktayı seçebilirler.